Atılanlardan birisinin bir yakın akrabası derse gelmek istemiş. Bir kardeş de onun hakkında istihare yapmış. Durumu ve istihareyi anlattıklarında şöyle buyurdular:
"Şu husus kat'i olarak bilinmeli ki, Hazret-i Allah'ın dostu vardır, düşmanı vardır. Dostu ile dost olan dostudur, bu onun dost oluşunun alâmetidir. Düşmanı ile olan düşmanıdır, bu da düşmanlığının alâmetidir.
Buranın temizliğini, oranın kirliliğini idrak edip, gönlü temizliğe aktığı takdirde o da temizlenmiş olur. Yoksa hem temizliğe hem pisliğe meyletmek olmaz. Temizi temiz, pisi pis bilmek lâzım. Temizi temiz bilip temize meylettikten, pisi pis bilip pisten ayrıldıktan sonra mesele kalmaz. Hemen içeriye alınır ve yürüyüşe geçer. Temiz temizdir, pis pistir.
Bizim hiç kimseye buğzumuz yok. Biz bu tedbirleri sırf Allah için, yolun selâmeti için alıyoruz. Biz de mesulüz, mesul olmamak için işi ciddi tutuyoruz.
İtimat edin, Hazret-i Allah bir kimseyi yıkamazsa onun temizlenmesine ve kurtulmasına imkân ve ihtimal yoktur."
Rahmetli Cemil Efendi kardeşimiz, Düzce'de kabristanlığa giderken yol kenarındaki tarlaları sarmış vaziyette sürü halinde serçe kuşlarını görür. Yanlarına yaklaşır ve kuşlara;
"Seni yakalarsam bak şöyle yaparım, böyle yaparım!" der.
O arada tam avucunun ortasına bir serçe kuşu konar. Büyük bir şaşkınlık içerisinde; "Bu kuş nasıl oldu da avucuma geldi?" der ve kuşu sever, onunla konuşur, sonra tekrar severek bırakır.
Kabristanlıktaki ziyaretlerinin akâbinde tekrar Efendi Hazretletlerimiz'in hane-i saadetlerine gelirler. Efendi Hazretlerimiz, Cemil Efendi'yi görür görmez;
"Cemil Efendi! Kuş gibi avuca girmek lâzım!" buyururlar.
•
Lût Aleyhisselâm'ın kavmi üzerine yağan felâket taşları mevzuunda şöyle buyurdular:
"Şimdi ise taşla olmaz da; harple yağdırır, herhangi bir felâketle, ateşle yağdırır. Nasıl murad ederse, nasıl tecelli ederse öyle olur."
•
"Hazret-i Allah sende hakikati kaynatmışsa, o kaynağı bulduranı bil ve şükrünü artır.
Kaynağı bulamayanlar, taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışanlar gibidir. Kendisinin suya ihtiyacı var, başkasını nasıl kandırsın."
•
"İnsan Hazret-i Allah'a ihlâsla yönelir de her ihtiyacını O'na arzederse, kul kendi ihtiyacının ne olduğunu bilmediği halde ona ikram ve ihsan eder. Çünkü kul bir noktayı görür ötesini görmez. O ise ihsan ettiği zaman kulunun hayaline gelmediği şeyleri de ikram eder."
•
"Size birçok hususları arzederken, içimdeki duyguları aktaramadığımı çok iyi biliyorum."
•
Bir kardeşimize taşlı yüzük hediye ederler ve şöyle buyururlar;
"Yüzüğün taşının altı ete değerse Allah'ın izniyle felç olmazsınız!"
•
"Efendim, çok arzu etmeme rağmen derslere katılamıyorum!" diyen bir kardeşimize şöyle buyururlar:
"Bu nefsinizden doğan bir haldir, onun ıstırabını çekiyorsunuz. Bütün iyilikler Hazret-i Allah'tan, kötülükler ise kendi nefsimizdendir. Bunu böyle bilin!"
•
Efendi Hazretlerimiz'in Düzce'de kaldığı yıllarda bir kardeşimiz ilk defa seslerini kayıt etmek için sohbetin yapıldığı yere havadan mikrofon koymuşlar.
Sohbet oldukça sesler kayıt altına alınmış. Mübarekler mevzuları anlatıp izâhlar vermişler ve sohbet konulara göre değişiklik göstererek devam etmiş. Bir konu anlatırlarken en son Efendi Hazretlerimiz celâlli bir hâlde üç defa; "Yeter, yeter yeter!" buyurmuşlar.
Tabi sohbetleri bitmiş, kardeşler dağılmış ve sesleri çekmek üzere teyip yerleştiren kardeşimiz sesleri alıp almadığını kontrol ettiğinde, kasetin içerisinde başka şeyler çalmış ve sadece Efendi Hazretlerimiz'in; "Yeter, yeter yeter!" diye buyurdukları bu üç kelime çıkmış.
Efendi Hazretleri'ne ait başka hiçbir ses çıkmamış. Halbuki o kadar sohbet olmuş, mevzular konuşulmuş idi. Ama izinle iş yapılmadığı için, hikmet-i İlâhi ile mânevi bir ikâz doğrultusunda sadece; "Yeter, yeter yeter!" olan bu son üç kelime kayıt altına alınmış oldu.