Olsaydı eğer nâz ile ar'arda temâyül
Eylerdi kad ü kâmeti cânâna temâsül
Sevdâ-yı cünûn aklım alıp çöllere saldı
Ettikçe bu mahbub-ı cihan bunca tecâhül
Mûy-ı siyehin vasfına âğâz olunursa
Câiz görülür devr-i teselsülle tetâvül
Etmem emel-i sıdk-ı sefâ ben o gedâdan
Can virmede cânâneye eyler ki tekâsül
El çekmez o meh-pâre bana cevr ü cefâdan
Ma'şukalara resm imiş ey dil şu te'âmül
Tumar-sıfat tay olunur şöhret-i Mecnun
Dillerde benim kıssam eğer itse tedâvül
Es'ad gül-i ruhsarına hayli bakabilmez
Çeşmân-ı siyâhın olalı çifte karavul
Mef'ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün
Eski edebiyatımızda makbul saç uzun, halka halka saçtır. Beyitte bu saçı övmek için lafında uzayıp gideceği belirtiliyor.
Eskiden, ciltlenmeyen kitaplar tomar haline getirilerek bağlanır, rafa kaldırılırdı.
Beyitte anlatılan sevgili Hazret-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizdir. Erbilî Hazretleri huzurda ve Fahr-i Kâinat Efendimiz de ona bakmakta olduğundan; Rasûlün bakışları altında edep ile gözlerini açıp Rasûlün gül yanaklarına bakamaz oluyor. Rasûlün gözleri adetâ çift karakol gibi, o yanaklara bakanları önlüyor.
•
Cihânı cennet itmiş âdeta bu ıyd-ı can- efzâ
Koy olsun cümle-i ihvân izzetle safâ-bahşâ
Hilâl-i ebruvânın görmeden ben subh-ı ıyd itmem
Libâs-ı mâtemi soymam olursa Cennet-i a'lâ
Oturrum derd-i hecrinle namâz-ı ıyda baş eğmem
Olunca tâk-ı mihrâbından ayru ey melek sîmâ
Taâmım derdü gam kutum elem hûn-ı dil aşâmım
Refîkim âh u sazım nâle yârim illet-i sevdâ
Leb-i la'lin firâkıyla nice kan almasun hâtır
Ki sensiz hur u gılman ile gelmez rûha istiğnâ
Ne mümkün seyr-i gülzâr-ı cihânı arzu itmek
Senin-çün bülbül-i hâtır olup ey gonca leb şeydâ
Teessüf eylemez Es'ad perişan olduğu yüzden
Visâlin bir daha ihsan iderse Hazret-i Mevlâ
Mefâîlün / Mefâilün / Mefâîlün / Mefâîlün
Bir bayram tasviri var. Gözlenen hilâl ortaya çıkmış, bayram başlamıştır. Fakat şair sevgiliden ayrı olduğu için matemdedir. Onun gerçek bayramı sevgilinin hilâl kaşlarını gördüğü zaman başlayacaktır. "İman sahibi, mahlûk şeyleri sevmez. Bu yüzden öbür âlemi de istemez. Kalbini ona da kaptırmaz. Yalnız Hak tecellisi öbür âlemde olacağı için âhireti ister. Yaratanına kavuşuncaya kadar iftarını açmaz."
Sevgilinin kaşı, âşığın mihrabıdır.
Dudak vahdet idi. Nitekim huri ve gılmanla dolu cennete giren müminler; "Hel min mezid" Daha iyisi yok mu? diyecekler. Sonra Allah tecelli edecek ve bütün ruhlar sonsuz bir itminan duyacaktır.
Her bülbülün bir gülü vardır. Aşığın kalbi de bülbüldür, ancak onun gülü "Cemal-i mutlak" tır. Bülbül, bağda gülden başka şeyle ilgilenmez. Aşık için de dikkate değer tek varlık sevgilidir.
"Yüz" kelimesinde tevriye vardır. Hem "sebebiyle" hem de gerçek "yüz, çehre" manasıyla kullanılmıştır. "Es'at o yüz yani cemâlullah ile perişan olduğuna yanmaz, pişman olmaz." manası da bu suretle ortaya çıkar.