Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Allah-u Teâlâ'nın bizzat himayesinde büyümüştü. Hıfz-u himâyesi onu çepeçevre kuşatmıştı. Çeşitli vasıtalar kullanarak başlangıçtan itibaren onu ilâhî bir gözetim altında tutmuştu. Âyet-i kerime'lerinde onu nasıl desteklediğini, nasıl barındırdığını, onu kudret eli içinde yaşattığını, onun bizzat muallimi olduğunu bize duyuruyor ve şöyle buyuruyor:
"O seni yetim bulup da barındırmadı mı?" (Duhâ: 6)
Seni terketmek ve sana darılmak bahis mevzuu değildir. O sana yetim doğduğun günden beri lütufta bulunmaktadır.
"Sen bilmezken doğru yola eriştirmedi mi?" (Duhâ: 7)
O seni peygamberlik alâmetlerinden ve ilâhî hükümlerden habersiz bulmuş; verdiği vahiy, indirdiği kitap ile bilmediklerini bildirerek doğru yolu göstermiştir.
"Seni fakir bulup zengin etmedi mi?" (Duhâ: 8)
Fakir ve yetim iken dünya refahına eriştirdi. Ticaret yollarını senin için kolaylaştırmak suretiyle, insanlara muhtaç olmaktan kurtardı.
Allah-u Teâlâ onu göz alıcı mucizelerle, kesin delillerle desteklemiş, halkettiği yüce sebepler ve azim hikmetlerle onu korumuştur.
Nitekim bir Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Resul'üm! Şüphesiz ki sen bizim hıfz-u himâyemizde, gözetimimiz altındasın." (Tûr: 48)
Bir kimsenin bir malı ne kadar kıymetli olursa, onu o derece muhafaza etmeye çalıştığı gibi; Allah-u Teâlâ'nın yarattığı mahlûkâtın içinde en kıymetlisi o olduğu için, onu bizzat hıfz-u himâyesinde ve tasarruf-u ilâhîsinde bulunduruyor. O'nun bütün sevgilileri böyledir. O ise sevgililer sevgilisidir.
Arzedilen bu lütufları Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'a bahşettikten sonra, fakir ve yetim olanlara şefkatle nazar etmesini, merhamet duygularını onlara duyurmasını emir buyuruyor:
"Sakın yetime kahretme!" (Duhâ: 9)
Sen yetim iken Rabb'in seni barındırdığı gibi, sen de yetimlere güzel davran. Sen yetimlerin efendisi ve önderisin.
Bu emir hem ona hem de ümmet-i muhteremesinedir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Ben ve yetimin işlerini üzerine alan kimse, cennette şöylece beraber olacağız." buyurdular ve şehâdet parmağı ile orta parmağını işaret ederek aralarını ayırdılar. (Buhârî)
Yetimlere karşı yapılacak en hayırlı şey, onların ıslâhını düşünmek, tâlim ve terbiyelerine bakmak, ilim ve irfanla terbiye etmek, malları varsa korumak, her türlü maddî ve mânevî ihtiyaçlarını, üzüntülerini gidermeye çalışmak gibi her türlü iyiliklerdir.
"Bir şey isteyeni reddetme!" (Duhâ: 10)
Allah-u Teâlâ ihtiyacını arzedip de istekte bulunan kimsenin hoşnut edilmeyerek reddedilmesini ve boş çevrilmesini yasaklamaktadır.
Muhtaç olan, dilenen kimse değildir. İhtiyaç içerisinde olduğu halde, kimseden bir şey istemeyen, istemekten sıkılan kimsedir.
Dilencinin ısrarla istemesi hoş karşılanmamıştır. Çünkü ısrarla istemede, kendini fazla acındırma, dilenmeyi alışkanlık hâline getirme ve karşıdakini huzursuz etme gibi mahzurlar vardır. İslâm dini dilenciliği hoş görmediği gibi, ihtiyacından dolayı istemek zorunda kalan fakir ve yoksulları eli boş çevirmeyi de tasvip etmemiştir.
İhtiyacını arzeden bir kimseye bir şey verilmesi muvafık görülürse verilmeli; verilmediği takdirde yumuşak bir dille, nezaketle davranmalı, hakaretle ve azarlayarak kovmamalıdır.
İhtiyacından dolayı isteyeni reddetmeyip bir şey vermek, bir emr-i ilâhîyi yerine getirmek olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir fazilettir. Rızâ-i ilâhî'yi kazanmaya vesile olur.
Öyle kimseler vardır ki işsizdir, ihtiyaç içindedir. Kimisi de çalışır amma kazancı ile geçimini sağlayamaz. Sadaka vermek için işte bu gibi kimseleri aramak, görüp gözetmek gerekir.
"Ve Rabb'inin nimetini anlat!" (Duhâ: 11)
Rabb'in sana hidayet yolunu gösterdiği ve o yolun rehberliğini yaptırdığı gibi, sen de insanlara doğru yolu göster. Bütün nimet, ihsan ve ikramların âlemlerin Rabb'ine âit olduğunu düşünerek, O'nu hatırla ve O'na rağbet et.
Allah-u Teâlâ'nın kullarına olan nimetleri o kadar çoktur ki, saymak mümkün değildir. Değil nimetlerini, bir nimetinin binde birini dahi insanın aklı almaz.
Nitekim bir Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Allah'ın nimetlerini birer birer saymaya kalksanız, icmâlen bile sayamazsınız." (İbrâhim: 34)
En büyük nimet olan İslâm'ın insanlara en güzel yollarla tebliğ edilmesi gerekir. Bu vazife "Rabb'inin nimetini anlat"mak olur.
En kıymetli çalışma Hakk yolda çalışıp, halkı İslâm'ın sulh ve selâmetine dâvet etmek gayesi ile gayret etmektir. En kötü insanken, hidayet erişiverince bir anda en iyi insan olur, bu nimetten o da müstefid olur.
Bir kimsenin kurtuluşuna vesile olabilmek büyük bir menfaati muciptir.