“Nasıl ki zâhirde bir hoca vardır, bir çocuğa “Elif”ten başlayıp bilmediklerini yavaş yavaş öğretirse, bâtıni hocalık da bir mürebbinin taht-ı terbiyesi ile olur. Mürşid, nefis tortularından süzülmeyi, Hakk’a tekarrüb yollarını, gizli yolları tarif eder. Hazret-i Allah’ın bildirdiğini bildirir. Kişiye nefsini ve ruhunu tanıtır. Bu tanıyış esnasında nefis bütün yaptığı iyilikleri kendisine mal eder. Fakat Fenâfişşeyh’de varlık yok olur.
Haddelerden süzülüp varlık yok olunca, “Yaptım, ettim!” diyen insan “Sen bana şunu ihsan ettin, bunu ihsan ettin!” diye her şeye ihsan gözü ile bakmaya başlar. Sahib’inin her şeyine râzı olur. Nefis, ister istemez ruhun peşinden sürüklenir gider. Buna rağmen yine hileli yolları hiç bırakmaz. Şu kadar var ki, direksiyonda iyi şoför olduğu için, kuvveti nispetinde kötü yolcunun sözünü dinlememeye çalışır. Hakk yolunda devam eder. Kötü yolcunun hep gayesi onu şaşırtmak ve direksiyonu eline geçirmektir.
O güzel şoför, güzel yollardan yürüye yürüye incele incele öyle bir hale gelir ki, “Yürüyorum!” derken o da yürütüldüğünü görünce direksiyonu bırakıverir. Yürütene şükretmeye başlar. Bu ise çok uzak bir noktadır.”
Bir ihvan formikadan saksı yapmış. Çok memnun oldular ve şu sözleri söylediler:
“Bir saksı istemiştik amma, bu kadar da güzel olacağını tahmin etmemiştik. Allah râzı olsun, çok hoşumuza gitti.
Tertibi çok seviyoruz. İslâmiyet temizlik ve tertip dinidir. Müslümanın her bakımdan beşeriyete numune olması lâzım.
Bunu bir şartla kabul ediyoruz, parasını muhakkak muhakkak alacaksınız. Bunda fevkalâde sanat var, ücretini ona göre almanız lâzım. Sanatkâr, emeğinin karşılığını alırsa dinlenir, alamazsa yorulur.
En büyük hediye gönlümüzün rahat etmesidir. Elhamdülillah, Hazret-i Allah hiçbir ihtiyaç içinde bırakmamıştır. Bu gibi şeylere irtikab, O’nun ihsan ve ikramlarını bir nevi seyretmek demektir. Vermiştir vermek lâzım, vermeyeni de sevmez.”
•
“Hazret-i Allah kuvveti müslümanlıkta, müslümanda görmek ister.
Hadis-i şerif’te:
“Kuvvetli mümin Allah’a zayıf müminden daha hayırlı ve sevgilidir.” buyruluyor. (Ahmed bin Hanbel)
Müslüman Allah’ından korkar. Hiçbir zaman hududu aşmak istemez, onun imanı tecavüz etmeye müsaade etmez. Aşmak isteyene de aştırmaz.
Müslüman demek sinmiş süprülmüş demek değildir. Hâl ve ahvâli en aşağı on münafığa bedel olmadıkça imanı tam olmaz. Bir fâsık, fıskından, küfründen cesaret alıp neler yapıyor. Bir hiç için hayatını ortaya koyuyor. Allah’ına dayanan bir mümin çok daha cesur olmalıdır. Biz müslümanı böyle görmek, böyle kabul etmek istiyoruz.”
•
“Tefrika bugün büyük bir hastalık ve dert haline gelmiştir. Emr-i ilâhiye bilinmediğinden, herkes “Benim yolum Hakk, diğerlerini at!” diyor.
Nereye atıyorsun? Ahkâm yolunda gidenlerin hepsi Hakk’tır, hepsi kardeştir. Kur’an yolunda bulundukça sevmek ve kardeş bilmek lâzım.”
“Hakk Celle ve Alâ Hazretleri’nin, lütfu boldur da, sonsuz şükürler olsun ki en çok zevk duyurduğu iki noktası vardır.
Kendimizi çok aciz, pasif, değersiz bir mahlûk olarak gözümüzle gördüğümüz zaman duyduğumuz zevk ile birisine vermemiz icap eden bir nesneyi verdirirken duyduğumuz zevk.
Bu iki nokta mahlûkunu, kölesini çok memnun eder.
“Allah’ım bunlardan çok hoşlandırıyorsun, bunları üzerimden alma!” diye niyaz ederiz.”
•
“Nefse dayanarak söylenen sözlerle bazen karşımızdakini incitiyoruz. Söz bıçak yarası gibidir. Bıçak yarası geçer de, söz yarası uzun zaman unutulmaz.
Nefis hep kendisini haklı çıkarmak ister. Belki baştan aşağıya haksızdır da, haksızlığını hiç kabul etmez. Şu halde hayat boyunca nefsimizi kontrol altında tutalım. Hareketlerimiz; Rahmâni mi, nefsâni mi? Bu ölçüyü kaybetmeyelim.”
•
“Artık ticareti bırakmak niyetindeyiz. Bakıyoruz iş her gün zorlaşıyor. Daha doğrusu hakikaten ticaretin en büyüğü Hakk’a ibadettir, Hakk yolunda hizmettir. Bunun ticareti büyük, dünya ticareti küçüktür.
Nefsimiz dünya ticareti ister, ruhumuz ise ebedi hayatın ticaretini ister.
Allah’ımız her şeyin hayırlısını ihsan buyursun.”
•
“Yumuşaklılık, halimlik her zaman tercih edilir, fakat yerine göre olacak, taviz olmayacak. Yersiz yumuşaklık zarar getirir.”
•
“Hakk’ın çalıştırdığı kullar, Hakk’ın kölesidirler. Hazret-i Allah onları benliklerinden sıyırmış soymuştur. Bundan ötürü cihanın başında kutup olsalar, kendilerini bir sinekten farklı görmezler. Kapıyı şahıs kapısı değil, Hakk kapısı görürler.”