Daha sonra Allah-u Teâlâ Ezvâc-ı tâhirat’ı korkutmak için şöyle buyurdu:
“Eğer o sizi boşarsa, Rabb’i ona sizden daha iyi, kendini Allah’a veren, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verir.” (Tahrîm: 5)
Bu hitâb-ı ilâhî hanımlarının hepsinedir.
Onlar “Müminlerin anneleri” ünvanına sahiptirler. Resulullah Aleyhisselâm’ın sevgili ve itaatli hanımları olmaları sebebiyle yeryüzünde onların dengi olabilecek, onlardan daha hayırlı kadınların olabileceği düşünülemez. Eğer eziyet ve isyan ederler de, Resulullah Aleyhisselâm onları boşayacak olursa; o zaman bu hususiyetleri kalmaz ve onla-rın yerine gelecek, her hususta itaat edecek, onun rızâsını ve sevgisini kazanacak olan hanımlar, onlardan daha hayırlı olmuş olurlar.
Âyet-i kerime’de “Peygamber hanımları” nda bulunacak vasıflar öz bir şekilde ifade edilmiştir.
İlk vasıf; şirkten uzak olarak, Allah-u Teâlâ’nın birliğini ve Resulullah Aleyhisselâm’ın hakikatini kabul edip, Allah-u Teâlâ’nın ve Resulullah Aleyhisselâm’ın emirlerine boyun eğmek, teslim olmak.
İkincisi; diliyle de söylediği gibi, kalbiyle de tasdik ederek içi dışı müslüman olmak.
Üçüncüsü; cân-u gönülden itaat etmek.
Dördüncüsü; en küçük bile olsa, kusur ve günahlardan dâima tevbe edip sakınmak.
Beşincisi; gerek farz gerekse nâfile ibadetlere devam etmek.
Altıncısı; dünya hayatını bir yolculuk bilip, geçim hususunda bir yolcu gibi olduğuna kanaat ederek oruç ve riyazeti ahlâk edinip, Allah-u Teâlâ’nın mükâfat ve cezasını düşünmek.
•
Resulullah Aleyhisselâm “Meşrebe” diye anılan çardakta bir ay kadar yalnız başına kaldı, sabah ve akşam yemeğini yalnız başına yedi.
Bu durumu öğrenen Ashâb-ı kiram telâşa kapıldılar, Resulullah Aleyhisselâm’ın hanımlarını boşadığını sandılar. İçlerinden bazıları Mescid’de mahzun mahzun oturuyor, küçük çakıl taşlarıyla oynayarak içlerindeki sıkıntıyı açığa vuruyorlardı, bazıları da ağlıyordu.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- izin alarak Resulullah Aleyhisselâm’ın huzuruna girdi. Beline bir ihram bağlayıp hurma lifinden yapılmış bir hasır üzerine uzanmış olduğunu gördü, selâm verdi. Vücudundaki hasır izlerini görünce dayanamadı, ağlamaya başladı.
Resulullah Aleyhisselâm:
“Niye ağlıyorsun yâ Ömer!” diye sorduğunda:
“Yâ Resulellah! Ne diye ağlamayayım ki? Kisrâlar, Kayserler dünyanın zevk ve sefâsını sürerken, siz Allah katında en seçkin kul olduğunuz halde böyle bir hayat sürüyorsunuz!” dedi.
Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki:
“Yâ Ömer! Dünya onların, ahiretin de bizim olmasına râzı değil misin?”
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-:“Râzıyım!” diye cevap verdi. Daha sonra hanımlarını boşayıp boşamadığını sordu. “Hayır boşamadım.” buyurdu. Bu cevap karşısında:“Allahu Ekber!” demekten kendini alamadı ve:
“Bütün Ashâb üzüntü içindeler, gidip de kendilerine durumu haber vereyim mi?” dedi.
Resulullah Aleyhisselâm:“Olur!” buyurdu. Ve mübarek simâsından üzüntüsü dağılıncaya kadar konuştu. Nihayet yüzü gülmeye başladı.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- huzur-u nebevî’den ayrılarak Mescid’in kapısına geldi ve yüksek sesle:
“Resulullah Aleyhisselâm hanımlarını boşamamıştır!” diye bağırdı.
•
Bir ay dolunca Resulullah Aleyhisselâm inzivadan çıkarak hanımları ile görüşmeye başladı.
Bu sırada şu Âyet-i kerime’ler nâzil oldu:
“Ey Peygamber! Hanımlarına söyle: Eğer dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerini vereyim de sizi güzellikle salıvereyim.” (Ahzâb: 28)
“Eğer Allah’ı, Peygamber’ini ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden güzel davranan hanımlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb: 29)
Bu hadiseye “Tahyir” adı verilir. Bir erkeğin hanımını boşanma veya yanında kalma hususunda karar vermede serbest bırakması demektir.
Bu duruma göre Resulullah Aleyhisselâm hanımlarını dünya ziyneti ile Allah ve Resul’ünü tercih etmekte serbest bırakmaya memur edilmiş bulunuyordu.
İlk olarak meseleyi Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’e açtı.
“Yâ Âişe! Sana bir şey soracağım, cevap vermekte acele etme, anne-babana sor, sonra karar ver.” buyurdu ve nâzil olan Âyet-i kerime’leri okudu. O ise derhal cevap verdi.
“Yâ Resulellah! Ben bu hususta anneme babama hiç danışır mıyım? Elbette Allah’ı, Allah’ın Resul’ünü ve ahireti tercih ederim.” dedi.
Diğer Ezvâc-ı tâhirat da aynı şekilde Allah ve Resul’ünü, dünya ziynetine tercih ettiler. Böylece sadâkatlerini ispat etmiş oldular.
•
Diğer Âyet-i kerime’lerde Allah-u Teâlâ Ezvâc-ı tâhirat’a bizzat hitap ederek şöyle buyurdu:
“Ey peygamber hanımları! Sizden her kim açık bir hayâsızlıkla gelecek olursa, onun azabı iki katına çıkarılır.
Bu, Allah’a göre kolaydır.” (Ahzâb: 30)
Allah-u Teâlâ tarafından doğrudan doğruya kendilerine hitap edilmesi, Allah katındaki derecelerinin büyüklüğünü ve faziletlerini göstermektedir. Aynı zamanda hitap ederken azarlama ve sert konuşma da onların mertebelerinin yüceliğine işarettir. Zira onlar Resulullah Aleyhisselâm’ın çok yakınlarıdır ve cennette de eşleridir. Allah-u Teâlâ’ya yakınlık Resulullah Aleyhisselâm’a yakınlık derecesine göre olur.
Bir de şu var ki kabahatin çirkinliği, onu yapanın şeref ve itibarı nispetinde artar. Bir suç işlediklerinde diğer kadınların görmeleri gereken azabın iki katı onlara verilir. Birisi asıl günahın, diğeri de peygamber hanımı olmakla elde edilen vasfa hürmetsizliğin cezasıdır.
Bununla beraber nimet külfete göre olduğundan itaate karşılık olarak verilecek olan sevap da iki kattır.
“Sizden her kim de Allah’a ve Resul’üne itaat edip sâlih ameller işlerse, onun ecrini de iki kat veririz. Ona bol bir rızık da hazırlamışızdır.” (Ahzâb: 31)
Birisi asıl itaatin sevabı, birisi de peygamber hanımı olmanın feyz ve bereketidir. Ayrıca alacağı sevaptan fazla olarak da cennette onun için tükenmez bir rızık hazırlanmıştır.
Onlar Allah ve Resul’ünü seçtikleri için, Allah-u Teâlâ da onlara böyle ikram ve lütufta bulunmuş, Resulullah Aleyhisselâm da vefatına kadar sadece bu hanımlarla evli kalmış, vefatından sonra da onlar müminlerin anneleri olarak kalmışlardı.